Her sanat eseri birer sanat yapıtıdır. Fakat her sanat yapıtı sanat eseri değildir.
Her yapıta eser demek; Süleymaniye’yi veya Ayasofya’yı mahalle aralarındaki 5-10 katlı binalarla bir tutmak gibidir.
Onlarca veya yüzlerce yıldır sanatçıların, halk beğenerek dinlediği için repertuarlarından eksik etmedikleri eserler ile repertuarlara giremeyen sıradan yapıtlara da “eser” diyerek aynı kefeye koymak büyük haksızlık.
Elbette ki her sanat yapıtının telif hakkı korunmalıdır.. ama her yapıta da eser denmemelidir.
Bu yüzden TCK 5846 daki “sanat eserleri” ifadesi, “sanat yapıtları” veya “sanat ürünleri” olarak değiştirilmelidir.. ve yine TCK vasıtasıyla sanat yapıtlarının sahiplerine de haksız yere başkaları ortak edilmemelidir.
Demem şu ki: bir müzik yapıtının sahibi bestekarıdır. Güfte ise bestekarın yapıtında kullandığı öğelerden biridir.
Şairin güfte üzerindeki telif hakkı, onunla bestekar arasındadır. Bestekar şiirin telifini ödedikten sonra şairin işi orada biter.
Dolayısıyla edebiyatçıyı müzik yapıtına ortak etmek bestekarlara yapılan büyük haksızlıktır.
Birçok bestekarın yapıtlarını bir başkasına notaya aldırdığını biliyoruz. Bu durumda notisti de yapıta ortak etmek gerekmez mi?.. bestenin kalıcı olmasında notistin büyük katkısı varken!..
Nasıl ki güfte, bestekarın yapıtında kullandığı bir öğe ise notaya aldırmak ta aynı şekilde kullandığı bir öğedir. Onun bedeli veya ücreti de bestekar ile notist arasındadır.
“Ama bestekar güfteden ilham alıyor” diyerek şairi bir müzik yapıtına ortak etmek, Mona Lisa tablosuna ilham veren kadını da Leonardo’nun ressamlığına ve tablosuna ortak etmek kadar abestir.
Şairlerin, şiirlerini yazarken ilham aldıklarını yapıtlarına ortak ettiği görülmüş müdür ki?
Bir şarkıdan misal vermek isterim.. üçyüz sene evvelden vereyim;
Tamburi Mustafa Çavuş’ un şehnazbuselik makamında bir bestesi var. Güfte kendisinin mi veya başkasının mı kesin bilgi yok.
Diyelim ki, sözler başkasına ait olsun:
Edebi ustalıklı ama sade bir şiir. Yüz tane edebiyat yarışmasına girse derece alır mı bilemem.
Fakat şarkı bir şaheser. Hangi beste yarışmasına girerse girsin derece alır. İlk kıtanın sözleri şöyle:
Küçüksu’da gördüm seni
Gözlerinden bildim seni
İnkar etmem sevdim seni
Ne kadar cefa edersen
Gönül ayrılır mı senden.
Şimdi soruyorum; bir “müzik yarışması”nda bestekarın hak ettiği ödüle, şairin de ortak olması haksızlık değil mi?
Şunu da sorayım; bir yayın organında şiiri yayınlandığında telif hakkını alan şairin, şarkı teliflerinde de bestekara ortak olması ne kadar hakkaniyetli?!..
Durum böyle olunca bazı saçmalıklar da ortaya çıkıyor;
“Bestelenme garantili güfte yarışması!..” duydunuz mu hiç?
Ben duydum ve bu iş nasıl oluyormuş diye işimi gücümü bırakıp gittim.
Bestelenme garantili güftelerden! yapılan on şarkı finale kalmış. Hepsini dinledim.. ama bir daha da hiçbir yerde duyamadım bunları.
Eh.. “sipariş şarkı” olunca ancak bu kadar oluyor.
Ödül törenini beklemedim tabi ki. Olacak olan atasözünün dediği gibi; “körler sağırlar birbirini ağırlar”
Bir şairin bir besteciye “şu şiirimi bestele de ortak bir şarkımız olsun” diye sipariş veremeyeceği gibi, bir besteci de bir şaire “sen şiir yaz ben de besteleyeyim, ortak bir şarkımız olsun” dememiştir.. demez de.
Müzik yapıtının ortaya çıkmasında aslolan, sözlerin besteciye ilham verebilmesidir.
Bestekarlık yeteneği olan kişi için güfte olması da şart değildir. Bir şekilde mutlaka üretecektir.
Saz eseri besteler veya sözleri de kendisi yazar. Nitekim güftesi de bestekarına ait olan binlerce eser var.
Şöyle bir soru da akla gelebilir: bestelenmiş melodinin üzerine söz yazan şair o şarkıya ortak olabilir mi?
Hayır olamaz. Zira şarkı bir müzik yapıtıdır. Ancak, şair yazdığı sözlerin telif hakkını besteciden talep edebilir.. o kadar.
Dolayısıyla edebiyatçı edebiyat dalından, bestekar müzik dalından ödül, iltifat ve gelir beklemelidir. Kimse kimsenin yapıtına haksız yere ortak olmamalıdır.
Kanunlar da sanatçı haklarını gerçekten koruyacak şekilde yeniden düzenlenmelidir.
Çünkü şairler de bestekarlar da bu ülkenin kültürüne hizmet eden kıymetlilerimizdir.