Yüzyıllar boyunca yönetim konusunda çeşitli sistemler üzerine çok düşünülmüş, yazılıp çizilmiştir.
Halkının tamamını memnun eden bir yönetim tarzı ütopya olmaktan öteye gidemeyeceği için, ideale yakın bir sistem olarak demokrasi geliştirilmiştir.
En kısa tarifi de; "çoğunluğun yönetime katılması"dır. Bu da seçim ile gerçekleşmektedir.
Demokrasinin hedefi veya çeşitlerinden uzunca bahsedecek değilim.
Seçim sistemimizin kısaca analizini yapmaktır amacım.
Türkiye’de uygulanan sistemi sorguladığımızda; "çoğunluğun yönetime katılması" değil.. "çoğunluğun tercihinin, parçalı çoğunluk tarafından engellenmesini teşvik eden" bir seçim sistemi olduğunu görürüz.
Son genel seçimden örnek:
Bir tarafta yüzde otuzbeş oy oranı ile çoğunluğu temsil eden Akparti'nin adayı Recep Tayyip Erdoğan varken diğer tarafta yüzde yirmi beş oranı temsil eden Cumhuriyet Halk partisinin adayı Kemal Kılıçdaroğlu vardı.
İyi parti, Yeşil Sol parti, Saadet partisi, Demokrat parti, Deva ve Gelecek partisinin ise; her siyasi partinin amacı olan "iktidara gelmek" gibi bir gayeleri yoktu. Eğer iktidara talip birer siyasi parti olsalardı, kendi partilerinin fikirleri doğrultusunda adaylar çıkarırlardı. Ama onlar aday çıkarmak yerine "çoğunluğun tercih ettiği adayı engelleme"ye çabaladılar.
Eğer 28 mayısta Kemal Kılıçdaroğlu'na 2-3 puan daha aldırabilselerdi bunu da başarmış olacaklardı.
Yani; yüzde otuzbeş oy oranı ile çoğunluğu temsil eden Ak partiden yaklaşık yedi milyon daha az oy almış olan Cumhuriyet Halk partisinin adayı cumhurbaşkanı olacaktı.
Durum böyle iken seçim sistemimizin demokratik olduğundan nasıl bahsedebiliriz?!..
Bu antidemokratik seçim sisteminden dolayı İstanbul ve Ankara büyükşehir belediyelerinde de "çoğunluğun yönetimi" yerine "parçalı çoğunluğun" iktidarı sözkonusu.
Dolayısı ile insanın "DEMOKRASİ NE Kİ?" diye sorası geliyor.
Mecliste temsil edilebilmek için mücadele edeceksin.. ama iş belediye başkanlığına veya cumhurbaşkanlığına gelince kendi partini, ideolojini ve tabanını unutup çoğunluğun tercihini engelleme mücadelesine girişeceksin!.. Seçim sisteminden dolayı Türkiye’de siyasetin geldiği nokta bu.
Basit bir demokrasi ritüelini; ittifak diye, ikinci tur üçüncü tur diye karmaşık hale getirmenin bir anlamı yok ki. Son genel seçim kadar halkı yoran bir seçim olmamıştır.
Oy pusulasını koyarsın seçmenin önüne.. hangi parti veya aday, ülkeyi daha iyi yöneteceğine çoğunluğu ikna etmişse o iktidar olur.
İlçe, il veya büyükşehir belediyesi seçimlerinde ve keza genel seçimlerde her parti aday çıkarmalıdır. Çıkarmayan seçime katılamamalıdır. Adayı olmayan parti mecliste de olmamalıdır.
Bağımsız adaylara oy veren seçmen de meclis için ayrıca oy kullanamamalı. Öyle ya; partisi olmayan adaya oy verenin mecliste söz hakkı niye olsun ki.
Seçimlerde tek oy pusulası olmalı ve en çok oyu alan partinin adayı belediye başkanı veya cumhurbaşkanı olmalıdır.
Meclis çoğunluğu da aynı partide olacağı için, yöneticilerden "engelleniyorum" sızlanmaları da duyulmayacaktır.
Yüzde otuz-otuzbeş oy oranı ile seçilen belediye başkanı veya cumhurbaşkanı için; "geri kalan yüzde altmışbeş-yetmiş onu istemiyor" söylemi muhalefetin diline pelesenk olacaktır ama bu tamamen abesle iştigaldir ve demokrasiye aykırıdır. Eğer %65-70 tek parça çoğunluk olsaydı, zaten onların adayı iktidar olurdu.
Ortak aday - çatı aday vs. hep bunlar çoğunluğun tercihini, parçalı çoğunluğa boğdurma oyunlardır. İttifaklar seçimlerde değil meclislerde kurulmalıdır.
Hem iktidarın hem de muhalefetin kuracağı ittifaklar belediye meclislerinde de, Türkiye Büyük Millet Meclisinde de halkın sesinin çok daha fazla duyulmasını ve aldığı hizmetin hızlanmasını sağlayacaktır.
Yeni dönemde seçim sisteminin de demokrasinin gerektirdiği şekilde düzenleneceğini umutla bekliyoruz